NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَبُو
الْوَلِيدِ
الطَّيَالِسِيُّ
حَدَّثَنَا
اللَّيْثُ
عَنْ
بُكَيْرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
الْأَشَجِّ
عَنْ بُسْرِ
بْنِ سَعِيدٍ
عَنْ ابْنِ
السَّاعِدِيِّ
قَالَ اسْتَعْمَلَنِي
عُمَرُ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ عَلَى
الصَّدَقَةِ
فَلَمَّا
فَرَغْتُ مِنْهَا
وَأَدَّيْتُهَا
إِلَيْهِ
أَمَرَ لِي
بِعُمَالَةٍ
فَقُلْتُ
إِنَّمَا
عَمِلْتُ
لِلَّهِ
وَأَجْرِي عَلَى
اللَّهِ
قَالَ خُذْ
مَا
أُعْطِيتَ فَإِنِّي
قَدْ
عَمِلْتُ
عَلَى عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَعَمَّلَنِي
فَقُلْتُ
مِثْلَ
قَوْلِكَ
فَقَالَ لِي رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
إِذَا
أُعْطِيتَ
شَيْئًا مِنْ
غَيْرِ أَنْ
تَسْأَلَهُ
فَكُلْ
وَتَصَدَّقْ
İbnü's Sâidî'den;
demiştir ki:
Ömer (r.a.) beni zekât
toplamak üzere görevlendirdi. İşimi bitirip topladığım zekâtları kendisine
teslim edince, bana ücret verilmesini emretti. Bunun üzerine:
"Ben bu işi Allah
rızası için yaptım, mükâfatım Allah'a aittir" dedim. O şöyle cevap verdi:
Sana verileni al, zira
ben de Resûlullah (s.a.v.) zamanında (bu işte) çalıştım. Bana ücret verdi ben
de söylediğin gibi söyledim. Resûlullah bana:
"İstemeden sana bir
şey verildiği zaman onu (al) ye ve tasadduk et." buyurdu.
İzah:
Buhârî, ahkâm; Müslim,
zekât; Nesaî, zekât; Ahmed b. Hanbel, I, 52.
Nebi (s.a.v.) ile Ömer
(r.a.)'in verdikleri, ücrettir. Buna göre, yapılan iş, ders okutma ve hâkimlik
gibi dinî vecibelerden olsa bile, karşılığında ücret almak caizdir. Hatta
böylesi kimselere İslâm devlet başkanının ilgili fondan geçimlerine yetecek bir
miktar vermesi vâcibtir. Bunun içindir ki Tahâvî, "bu hadis zekâta değil
de İslâm devlet başkanının zengin -fakir herkese taksim ettiği mallara aittir.
Böylesi mallar, halka fakir oldukları için değil, o mallarda hakları
bulundukları için verilir. Bundan dolayıdır ki Peygamber (s.a.v.), Hz. Ömer'in
verilen malı almamasını hoş karşılamamıştır. Çünkü ona verdiği mal, fakirliğinden
dolayı değildir" demektedir.
Taberî diyor ki:
"Âlimler bu hadisteki "al" emrinin nedb ve irşad için olduğunda
ittifak etmişlerdir: "Hediyeyi veren İslâm devlet başkanı olsun, sâlih
veya fâsık olsun verilen şeyi kabul etmek mendubtur, yeter ki hediye vermesi
caiz olan bir kimseden gelsin" demişlerdir. Ebû Hurey-re'nin, "bana
hediye verilirse, alırım. İstemeye gelince onu yapmam" dediği rivayet
olunmaktadır. Âişe (r.anhâ) Muâviye'nin hediyesini kabul etmiştir."
Taberî sonra İbn Ömer,
İbn Abbâs ve Hz. Ali'nin de hediye kabul ettiklerine dair bazı nakiller yapmış
Resûlullah (s.a.v.)'ın:
"O bizim için
hediyedir" hadisini [bk. 1655 no'lu hadis.] delil getirerek Berîre'ye
sadaka olarak verilen etten yediğine dikkat çekmiştir.
Her ne kadar Taberî
"al" emrinin nedb için olduğunda âlimlerin ittifak ettiğini
söylemişse de ,Menhel yazarı da Ahmed b. Hanbel'in, hadisin zahiriyle istidlal
ederek hediyeyi kabul etmenin vâcib olduğunu, cumhura göre ise, İslâm devlet
başkanının bağışı hariç, diğer bağışların kabul edilmesinin müstehab olduğunu
nakleder. Devlet başkanın yaptığı bağışa gelince, elindeki mala bakılır, şayet
çoğu haramdan elde edilmişse, onu almak haramdır. Çoğu haram değilse almak
mubahtır.
Bazılarına göre de
Devlet başkanının yaptığı bağışı almak vâcibtir. Zira Cenab-ı Allah "Resul
size ne verirse onu alın" buyurmuştur. Bağışı almayan, emre uymamış olur.
İbn Hacer el-Askalânî: "Doğrusu malı helâl olduğu bilinenin hediyesi geri
çevrilmez. Malı haram olduğu bilinen kimsenin hediyesini almak ise, haramdır.
Şüpheli malda da ihtiyat yolu, onu geri çevirmektir. Onu geri çevirmeyip mubah
görenler, delili esas almışlardır" demektedir. İbnü'l-Münzir de: "Bu
konuda ruhsat verenler Yahudiler hakkındaki "onlar yalanı çok dinler,
haramı çok yerler"[Mâide 42.] âyet-i kerimesi ile istidlal ederler.
Nitekim Peygamber (s.a.v.)'de zırhını bir yahûdiye rehin bırakmıştı. Ayrıca
yahudilerden cizye alıyordu ki, onların mallarının çoğunu şarap, domuz ve fasit
ahş-verişlerden elde ettiklerini biliyordu," demektedir.
Taberî: "Allah'ın
ehl-i kitabtan cizye alınmasını mubah kılması da elinde malı olup da haramdan
mı, helâldan mı kazandığı bilinmeyen müsIümanın o maldan verdiği hediyesini
almanın haram olmadığına apaçık bir delil vardır. Zira Allah ehl-i kitabın
mallarının çoğunun şarap ve domuzdan kazanıldığını, faiz alıp verdiklerini
biliyordu. Öyle olmasına rağmen, cizyeyi mubah kılmıştır. Dolayısıyla harama
aldırmayan bir kimsenin verdiği hediye, alan tarafından bizatihi haram olduğu
bilinmedikçe kabulü mubahtır. Sahabe ve Tabiûnun imamları da aynı
görüştedirler" demektedir.